27.2.14

Kitap Yorumu: The Iron Daughter - Demir Kız || Julie Kagawa

 


Aslında kitapları ayrı ayrı yorumlayacaktım ama 2. kitabı da bugün bitirince ikisini de aradan çıkarayım dedim. İlk kitap olan Demir Kral ( The Iron King ) Pegasus Yayınları tarafından çıktı. Özetini okuduğum zaman kızımızın 16 yaşında olması beni biraz korkutmuştu. Pek fazla YA (Young Adult) okumayı sevmem ama bu kitap hoşuma gitti. Kızımızın hal ve hareketleri, düşünceleri, korkuları kendi yaşını yansıtıyordu. Hani o yaşta olup da yaşının çok çok üstünde olgun davranan karakterleri pek gerçekçi bulmuyorum. Hikaye benim için daha orada eksiye düşüyor. Ama bu kitapta pek onu hissetmedim. 


Meghan Chase asıl kızımız. 16 yaşına kadar kendi halinde yaşayan, pek bir asosyal, arkadaş çevresi olmayan, annesi, üvey babası ve üvey kardeşi ile bir çiftlikte yaşıyor. Meghan için bir iki şey önemli. Bunlardan biri üvey kardeşi Ethan –ki zaten kitabımız Ethan’ın kaybolması ile başlıyor. Diğeri çok yakın arkadaşı Robbie. Küçüklüğünden beri tanıdığı en yakın dostu. Söylemiştim kızımız asosyal bir tip olduğundan çevresi pek kalabalık değil. Tabii ki bu durum 16. doğum gününe kadar böyle kalıyor. O gün aslında hayatının dönüm noktası oluyor. Okulda geçirdiği kötü bir günden sonra eve geldiğinde annesinin mutfakta ayağının kayıp düştüğünü görüyor. Hemen annesinin yanına gidiyor ama kardeşi Ethan’ı görünce duraksıyor çünkü Ethan’ı suratında bir gülümse ile yakalıyor. Şaşırıyor önce. Sonrasında da aslında onun normal olmadığını hissediyor. Annesi kendine geliyor ve üvey babasının zoruyla hastaneye gidiyorlar. Meghan ise kardeşi ile birlikte evde kalıyor ve ortada bir şeyler döndüğünü biliyor. Zaten kısa zamanda Ethan’ın aslında kendi kardeşi olmadığını, kaçırıldığını, kendisinin ise normal bir kız olmadığını, çok sevdiği arkadaşının aslında koruyucusu olduğunu öğreniyor. Evet bunların hepsini bir saat içinde öğreniyor zavallım. Tabii iş böyle olunca o zamana kadar gördüğü bazı şeylerin aslında gerçekten var olduğunu, görmemesi gereken şeyleri gördüğünü anlıyor. Burada biraz ürkmemek elde değil. Çünkü çok değişik yaratıklar tasvir ediliyor ve okurken ben bile ürktüm. Kitabın yarısına kadar o kadar çok peri cinsi ile karşılaştım ki dedim daha neler öğrenicez acaba? Julie Kagawa baya bir araştırma yapmış bu konuda. Meghan kardeşini kurtarmak için perilerin yaşadığı yer olan Olurolmaz’a yol alıyor ve aksiyonda böyle başlıyor. Olurolmaz’a adım atmasıyla hayatı tehlikeye giriyor. Birçok kere ölümden döndüğü bile oluyor. Burada da tabi birkaç kişi ile tanışıyor ki bunlardan en önemlileri Kış Diyarının Prensi Ash –koca bir iç çeker- ve en eğlenceli karakterimiz olan kedi Grimalkin. Kitap süresince bu kadar gevşek bir karakter tanımadım ben :) Tabii atlamadan geçmeyeyim kızımız babasının Yaz Diyarının Kralı olduğunu öğreniyor. Kısacası Meghan, Robbie –diğer adı ile Puck- Ash ve Grimalkin’le birlikte maceraya atılıyor ve kardeşini bulmak için kolları sıvıyorlar. 


Kitabı daha fazla anlatmak istemiyorum. Bu heyecanla kitap bittikten sonra 2. kitaba başladım. İlk kitap Meghan’ın Demir Kral’ı öldürerek kardeşi Ethan’ı kurtarıp dünyaya evlerine dönüyorlar. Tabii keşke her şey öyle kalsa diyorsunuz Meghan gibi. Çünkü ilk kitapta Meghan ile Ash bir anlaşma yapıyorlar. Anlaşmada Ash kardeşini eve getirmesinde yardımcı olacak ve Meghan’da Ash’ın kendisini Kış Diyarının Kraliçesine götürmesine izin verecek. Yukarıda söylememiş olabilirim ama Meghan önemli biri. Hem Yaz Diyarı Kralının kızı hem de demirlere dokunabiliyor –periler demire dokunamıyorlar. Ciltleri alerjik bir reaksiyon gösteriyor. Kızımız yarı peri yarı insan olduğundan önemli oluyor onlar için. Ve 2. kitap Ash’ın Meghan’ı götürmesi ile başlıyor. Kitap o kadar akıcı ki hemencecik okunuyor. 



Gelelim sizlere spoiler vermeden kitabı anlatmaya. Öncelikle Ash’a çok sinir oldum ilk zamanlar. Kızı kraliçesi Mab’e götürüyor, tamam orayı anlıyorum ama insan bari birazcık sıcak davranır kızcağıza. Ama yok yani görende der ki hiç birbirlerine bir şey hissetmiyorlar. Sanki onlar öpüşmedi de biz öpüştük. Kıza böyle davranması beni üzdü. Zavallı zaten ortama ayak uyduramıyor, ailesinden ayrılmak durumunda kaldı biraz anlayış göster çocuk! Neyse Meghan’ı getiriyor ve kraliçe Mab’ın tabii ki tutsağı oluyor. Bu süre içinde Meghan’ı düşünceleri ile yalnız bırakıyoruz. Ash başka alemlerde zaten. Günler geçiyor ve Scepter of Seasons zamanı geliyor. Bunu kısaca anlatmam gerekirse mevsim asası Seelie sarayından Unseelie sarayına geçecek. Tabii kutlamalar olacak. Olacak ama öyle kolay olur mu her şey hiç? Olmuyor. Asa çalınıyor. Bundan sorumlular da her zamanki gibi Kral Oberon sorumlu tutuluyor. Yani düşünüyorum da hep bir atışma halindeler, hep bir zarar verme durumundalar. Yani bir durun, çevrenize, dünyanızın ne hale geldiğine bakın. Ama yok yani. Mab her zamanki gibi fena. Neyse bizim kız Ash’la birlikte saraydan kaçıyorlar ve asanın peşine düşüyorlar. Çetemizde tekrar bir araya geliyor. Puck, Grimalkin ve tabiki Ironhorse! O da kim demeyin açıklamayacağım ihihihih 

Neyse bu arkadaşlar asayı Iron Fey’in elinden almak için yeniden olaylara dalıyorlar. Ve tahmin ettiğim gibi bir aşk üçgeni doğuyor dostlar. Yani ilk kitapta Puck ve Ash’ı hiç ayırmadım. Ve yazarın bizi böyle bir duruma düşürmesine kızdım. Ne var yani Puck’ı böyle araya sokmasa. Gel de birini seç durumu oluyor! Böylece yazarımız sayesinde heyecan hiç durulmuyor. Olurolmaz zaten kaynayan bir kazan. Her yerden bir yaratık çıkıyor. Ve hep kötü koşullarda buluyorlar kendilerini. Ve kitap öyle bir yerde bitiyor ki bu gidişle 3. kitabın yolu görünüyor bana. Julie Kagawa kesinlikle bu kitabında da heyecanı dorukta tutuyor. Pegasus yayınevi 2. kitap için pek bekletmez diye düşünüyorum. Seriye daha başlamayan varsa da durmasın okusun.



Melis A.


Orijinal adı: The Iron Daughter
Yazarı: Julie Kagawa
Dil: İngilizce

Serinin diğer kitapları için tık tık.




EDİT: 2. kitap Demir Kız adıyla 2 Mayıs 2014'te Pegasus Yayınları tarafından çıktı. 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder