20.4.14

Kitap Yorumu: Kırmızı Pazartesi || Gabriel Garciá Márquez

Çok sevgili Gabriel Garciá Márquez anısına ithafen…


Kırmızı Pazartesi okuma listemdeydi ama geçenlerde aldığımız üzücü haber sonrasında fazla bekletmeme kararı aldım. İyiki aldım çünkü inanın tüylerinizi diken diken edecek bir cinayet işleniyor. Ve sadece iki kişi değil bence o kasabadaki yaşayan herkes tarafından işlenen bir cinayet. Ölende sadece Santiago Nasar değil. Onu vahşice öldüren Pablo ve Pedro Vicario da öldü. O kasaba da bu katliama sessiz kalanların hepsi ölü.

Kitap Márquez’in ülkesi olan Kolombiyanın bir şehrinde gerçekleşiyor. İşin aslı kitabı bitirene kadar bunun gerçek bir hikaye olduğunu bilmiyordum. 1982 Nobel Edebiyat Ödülünü de kazandırıyor bu eseri ustamıza. 

Santiago Nasar, cinayetinden bir gün önce evlenen Angela Vicario’nun bekâretini kaybetmesine sebep olmakla suçlanır. Angela’nın ikiz ağabeyleri kız kardeşlerinin namusunu temizlemek için Nasar’ı öldürmeye karar verirler. O zamanlar bile olan namus kavramı bu dönemdeki gibi katı. İzlediği politika belli. İşin sorumlusu kim? Bul ve öldür. Sonra namus temizlensin. Aslında ikizler böyle bir işe kalkışmak istemezler. Ve kitap süresince bunu engellemek için bir sürü şey yapıyorlar ki en büyüğü; kasabadakilere Nasar’ı öldüreceklerini bağıra bağıra söylemeleri. Ve sabah 5.30’da başlayan olaylar silsilesi kasaba halkı tarafından pek dikkate alınmıyor. Halbuki yapılacak tek şey Nasar’a haber vermek ve ikizleri gözaltında tutmak. Ama herhangi bir önlem almayı bırakın içlerinden bazıları Nasar’ın bunu hak ettiğini, bazıları namusun çok önemli olduğunu ve ikizleri desteklediğini görüyoruz. Unutulan en önemli meselede Nasar’ın bunu yapıp yapmadığı bilinmiyor. Kitap bittikten sonrada bilemiyoruz. 

Şunu açıkça söylemek gerekir ki buradaki kurban sadece Nasar değil. Bu cinayeti işleyenler Pablo ve Pedro ikizleri de değil. Kitabı bitirdikten sonra okuyan arkadaşım ile konuştuğumuzda onun da söylediği gibi kasabadakiler bence Nasar’dan hoşlanmıyorlar ve ölmesini istiyorlardı. Ki zaten vahşice öldürüyorlar. Kasap bıçakları ile hunharca katlediliyor. Ve bununla kalmıyor. Otopsisi Pedere yaptırılıyor. Ve buraları okumak insanın içini acıtıyor. Bu kadar da yapılmaz diyorsunuz! Ama oluyor, insan vücudunun öldükten sonra bir değerinin kalmadığını gösteriyor kitap size. Ve pederinde dediği gibi “Sanki öldükten sonra onu bir kez daha öldürmüştük.” 

O kasabadaki insanlara sinirleniyorum. Nasar’ın son dakika öldürüleceğini öğrendiği anda kayınpederinin evinde kalmamasına sinirliyim. Evine giderken şaşkınlıktan ve korkudan yolunu şaşırdığında dalga geçen insana “Sen nasıl bir mahluksun?” diye bağırasım var. İkizler peşinden koşarken son anda annesinin bilmeden kapıyı kapamasına sinirliyim. Ve bu ortamı hazırlayan evindeki hizmetçi ve kızına sinirliyim. Hiçbir şey yapmayan ve kendilerine insan diyen varlıklara sinirliyim. 

Halam Wenefrida Márquez, ırmağın öte yanındaki evinin avlusunda bir tirsi balığının pullarını temizlemekle uğraşıyordu, Santiago Nasar’ın eski rıhtımın merdivenlerini inip kendinden emin adımlarla evine doğru yürüdüğünü görmüştü. 

“Santiago, yavrum!” diye bağırmıştı. “Neyin var?” 

Santiago Nasar onu tanımıştı. “Beni öldürdüler, Wene Hala.” demişti. 

Son basamakları tökezlemiş ama hemen kendini toparlamıştı. “Hatta bağırsaklarına bulaşan toprağı eliyle silkelemek titizliğini bile gösterdi.” dedi Wene halam. Sonra saat altıdan beri açık olan arka kapıdan evine girmiş, mutfağın içine yüzükoyun yığılıp kalmıştı. 

Sonuç olarak büyük usta bizi kesinlikle muhteşem duygularla bırakarak bitiriyor kitabını. Okumayanlar varsa benim gibi kesinlikle göz ardı edip okumamazlık yapmasın. 










 Ve büyük usta tekrar teşekkürler. Kaleminin gücü hep bizimle olacak. 










Melis A. 

Orijinal Adı: Crónica de una muerte anunciada
Yazarı: Gabriel Garcíá Márquez
Yayınevi: Can Yayınları


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder