18.4.14

Kitap Yorumu: Kadere İnanır Mısın? || Julie Garwood (Crown's Spies #1)




Christina Bennett Londra sosyetesini kasıp kavurmaktaydı. Göz alıcı güzel, Lyonwood Markisi Lyon bir gece ona etkileyici ve duygusal bir öpücük verene kadar gizemli geçmişinin sırlarını herkesten saklayabilmişti. 

Bir korsanın tutkusuna sahip kibirli bir soylu olan Lyon, sakin duruşunun altında için için yanan vahşi ateşin tadına baktığı an Christina'ya sahip olacağına dair ant içti... Fakat cesur ve cüretkâr Christina o kadar kolay fethedilmeyecekti. Kalbinin ve kaderinin efendisi olan Christina markinin baştan çıkarıcı okşamalarına karşı koymalı mıydı? 

Aşkına teslim olmaya cesaret edemiyordu. Çünkü o zaman değerli sırrından ve çizilen kaderinden vazgeçmek zorunda kalacaktı.
Yine bir Garwood kitabı ve yine güzel yazılmış bir kitap. Aslında yazarın en vasat kitabını bile güzel bulduğumdan pek objektif olamayabilirim bu konuda. Ama eminim sizde aynısını düşünüyorsunuzdur :)

Kitap Amerika’nın Kara Tepelerinde bir şamanın rüya görmek için dağda oruç tutması ile başlıyor. Rüyasında kendi kabilesi olan bufalo sürüsünü görüyor. O kadar heybetli bir şekilde görüyor ki bufaloları, onların arasında dişi bir aslanın olduğunu görünce çok şaşırıyor. Sürü yaklaştıkça bu aslanın yelelerinin yıldırım gibi bembeyaz, gözlerinin ise gökyüzünün rengi olan mavi tonunda olduğunu fark ediyor. Bunun anlamını bir türlü çözemiyor önceleri. Tekrardan kabilesinin yanına dönüyor ve bunların bir kısmını kabile reisine anlatıyor. Sonra postun üzerine gördüğü rüyayı çizmeye başlıyor ve zamanı gelene kadar katlayıp bir köşeye koyuyor. O zaman çok çabuk kabile reisinin kızı ve torunu ile geliyor. Bundan birkaç ay önce Merry ve oğlu Beyaz Kartal kaçırılıyor ve öldürüldüklerini düşünüyorlar. Zaten kabile reisi bu yüzden hem çok öfkeli hem de kızını çok özlüyor. Neyse Merry öldürülmekten son anda bir İngiliz kadın sayesinde kurtuluyor. Bu İngiliz kadın bizim kadın karakterimizin annesi. İkilinin yolları bu şekilde birleşiyor.


Christina Bennett, bir prenses. Annesi babasından hamileyken kaçıyor. Belli bir yaşa kadar Dakota kabilesi ile büyüyor. Merry kendi kızı gibi büyütüyor Christina’yı. Ama tabii belli zorluklar yaşıyor. Çünkü Kızılderililer beyaz tenlilerden hoşlanmıyorlar. Christina tabii ki bir dişi aslan olduğundan kendini kabileye kabul ettiriyor. Evet dişi aslanımız Christina :) Onunda bir kaderi var ve bunu yaşamak için tekrar kendi insanlarının arasına dönmeli.

Yakışıklı Lyonwood Markisi, bir bakışı ile bütün herkesi uzaklaştırabilen, kadınların ve erkeklerin korkulu rüyası taş gibi biri. Geçmişinde kötü şeyler yaşamış ve bunun üzerini ülkesine kendini adayarak kurtulmaya çalışıyor. Ta ki gemisi batıp yaralanana kadar. Artık emekli ve kız kardeşi için balolara katılıyor. Ve tabii ki Prenses Christina ile bu baloların birinde karşılaşıyor. Onlarında sonradan söylediği gibi ilk görüşte birbirlerine ait olduklarını biliyorlar. Kadere İnanır Mısın kesinlikle çok komikti. Christina’nın konuşurken farklı şeyler söylemesi, sorulan sorulara cevap vermeden konuyu değiştirmesi Lyon’u az çileden çıkarmadı değil. Ama Christina’nın belli bir planı var, bunları hallettikten sonra tekrar kabileye, ailesine dönecektir. En azından prensesciğimiz öyle sanıyor :)

Kitap dediğim gibi güzeldi. Okurken çok güldüm ikilimize. Ama sonunu keşke daha farklı bitirseydi de dedim. Eminim daha tatmin edilir bir şekilde bitebilirdi. Neyse artık serinin diğer kitaplarına bakacağız. Bakalım onlarda nasıl bir macera bizi bekliyor :)



Melis A.

Orijinal Adı: The Lion's Lady
Yazarı: Julie Garwood
Yayınevi: Epsilon Yayıncılık


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder